Haziran 11, 2013

Bu Bir Sivil Direniş



Yaklaşık 2 haftadır süren Gezi Parkı direnişinde 10 günlük bir süreçte bulunmaya çalıştım. Evde olmak zorunda olduğum zamanlarda bu yazı için görsel toplamaya, orada olan arkadaşlarım yardımıyla sosyal medyada insanlara bilgi vermeye ve her akşam 9da tencere tava çalmaya çalıştım. 

30 Mayıs Perşembe akşamı arkadaşlarımla 'gidelim tabi o ağaçlara kıyılmasın' deyip, ders notlarımı kitabımı falan alıp gittim parka. O gece Okan Bayülgen radyo programı için geldi kitap okudu vs. o kadar keyifliydi ki her şey. Sonra biz eve döndük, bizden 1-2 saat sonra polisin habersiz bir şekilde parka müdahalesi, çadırları yakmasıyla tüm olaylar başladı. Gün gün detaylı anlatırsam sayfalarca bir yazı çıkar ben olabildiğince resimlerle ve ana olaylarla eylem yerlerinde olamayan, olmak istemeyen, bu direnişin destekçisi olan/olmayan insanlara neler yaşadığımızı anlatmak istedim.




Gezi parkı direnişi evet üç beş ağaç için başladı ama siyasilerin sert ve tehditkar tavırlarıyla, polisin orantısız güç kullanımıyla ve yılların da birikimiyle bir özgürlük mücadelesine dönüştü. Bundan 15 gün önce fiilen hiçbir şey yapmadan otururken, 'ya siktir et halk kendine bunu yaptırıyor ülkeyi nasıl kurtaracağız' diye konuşurken şimdi neredeyiz. Gelecekle ilgili tek planım ülkeyi terkedip gitmekken şimdi herkes gibi ben de 'yaa biz neler başarabiliyor muşuz istediğimizde' diyorum. 

Özellikle geçen hafta sonunu(eylemin ilk günlerini) Taksim ya da Beşiktaş'ta geçirmeyenler bilemeyebilirler, gerçekten ama gerçekten hiçbir şey yapmadığımız halde polis tarafından çok şiddetli müdaheleye uğradık. Binlerce kişinin arasından polisle çatışmaya çalışan,provokasyon yapan 40-50 kişilik grupları engellemek için etten duvar ördük. Kamu malları diyeceksiniz belki haklısınız da barikatlar vs. hiç olmasaydı keşke ama öyle bir savaş ortamı ki orası bir yerden sonra sadece kendini korumayı düşünüyor insan.

Aramızda onlarca sivil polis vardı ortalığı karıştırmaya, insanlara alkol satıp sarhoş etmeye çalışan bizzat şahidim bunlara. Allahtan şimdi park alanında alkol yasaklandı halk tarafından. İçmezsek ölmezdik yani.

Bu barikatlarda, polisin müdahalesi sırasında yaşananları kareleyen insanlara binlerce teşekkür ediyorum









1 Haziran Cumartesi sabaha karşı Anadolu yakasından insanlar köprüyü yürüyerek geçip destek için Taksim'e geldiler. 



O gün polis meydandan çekileceğini duyurdu, İstiklal'deki herkes meydana toplanmaya başladı ve polis bir anda meydandakileri gaza boğdu. O kadar büyük bir rezillik ki bu sanki biz düşmanız gibi pusu kurdular. Nitekim sonra polis gerçekten çekildi ve meydan tamamen halka kaldı o günden beri de bu şekilde devam ediyor. Ama sonrasında Beşiktaş olayları başladı. Eş zamanlı olarak başka pek çok şehirde insanlar bu direnişe destek vermeye başladılar o hiç tanımadığım ve belki tanıyamayacağım insanları öyle çok seviyorum ve takdir ediyorum ki!

Diğer günlerde polis müdahalesi İstanbul'da Beşiktaş ve Gümüşsuyu-İnönü Stadı etrafında oldu. Barikatlar geçilemediği ve büyük bir kalabalık olduğu için hiçbir şekilde meydana ulaşamadılar.

Ama Ankara'dan, Dersim'den,İzmir'den ve daha pek çok yerden kötü haberler geldi. Gencecik insanlar hayatlarını kaybetti içlerinde bir de polis vardı. Buna rağmen müdahale ve provokasyon durmadı. Revir olarak kullanılan camilerde içki içildi dendi,vandallık dendi,çapulcu dendi vs.. vs.. olayları bizzat yaşamayan insanları kandırmak için her şey söylendi.



Daha böyle bir şeyi tecrübe etmemiş olan bizler bir şekilde organize olmaya direnişin devamı için Gezi Parkında uygun bir yaşam alanı yaratmaya çalıştık. Bir revir yapıldı yaralılara müdahale edildi. Onlarca çadır kuruldu, yiyecek, içecek, battaniye, ped, diş fırçası, jeneratör, kitap, giysi,.. sigara bile dağıtıldığını gördüm! Kocamaaaaan bir yardım ağı kuruldu herkes her şeye katkıda bulunmaya çalıştı. 'Biz ne iyi insanlarmışız vay be' dedim bir ara. İstanbul çatışma açısından biraz sakinleşince biz orada muhteşem bir ortam yarattık.









Geçen hafta sonu yaşadığım olumsuz olayların travmasından sonra şimdi de orantısız iyilik sebebiyle bir travma yaşamış olabilirim. Hiç kimseye zarar vermek, küfürlü konuşmak istemeyen bizler orantısız güce karşı orantısız zeka kullanmalıyız dedik ve ortaya mükemmel şeyler çıktı! 

























Tabi tüm bunlar olurken biz birbirimizi, ailemizi, yakınlarımızı olaylar hakkında hep bilgilendirmek durumunda kaldık çünkü çok tatlı medyamız sus pus oldu herkes haberci kimliğini unuttu, korkak korkak oturdular koltuklarında. Ntv'nin önünde, Haberturk'ün önünde protestolar oldu halk habercileri görevlerini yapmaya çağırdı. Ntv 'kapımızın önünde bizi protesto ediyorlar' diye haber yaptı sağ olsunlar güldük baya :)



İlk günlerde Taksim'den canlı yayın yapması gereken cnn türk penguen belgeseli verince baya bir dalga konusu oldu, yayın yasakları günler sonra kalktı ama çok geç artık hiç kimse o kanalların samimiyetine inanmıyor.




Tabi tüüüüüm bunlar olurken ne vali ne belediye başkanı ne cumhurbaşkanı konuşmadılar, günler sonra konuştuklarında da en kibar tabirle baya bir yetersiz kaldılar. Başbakan ülkede bile değildi yurtdışına geziye çıktı. Döndüğünde de ortam yumuşamadı zaten. O yokken biz solcu, sağcı, kürt, başörtülü, eşcinsel, chp'li, mhp'li, dindar, ateist vs. tüüüüm kimliklerimi bırakıp sadece 'insan' olarak bir araya gelmişken, hepimizi 'onlar' ve 'biz' diye ayırma çabaları başladı. 

Biz miting değil, bir başsağlığı, bir özür, bir anlama çabası bekledik ama şimdilik bu yok gibi. Çarşamba bir grup eylemci ile başbakanın görüşeceği söyleniyor şimdilik. Bu yazıyı yazdığım 11 Haziran Salı sabahı itibariyle polis Taksim meydanına girdi. Gezi parkı eylemcilerine dokunulmayacağı, sadece bayrak ve flamaların indirileceği söylendi ama çok komik şeyler oluyor şu anda orada :)

Bu 2 hafta boyunca en çok


Neye güldüm: Davulcu Vedat'a, Toma kovalayan muhteşem Poma'ya, Gezi parkının üstünde dolaşan helikoptere bakıp "abi helikopter kullanmayı bilen var mı aranızda?" diye soran adama, Starbucks'ın önüne 'tam bağımsız kurukahveci mehmet efendi' yazan insana.

Neye üzüldüm: Can kayıplarına tabi ki. Yakınlarına tekrar tekrar başsağlığı diliyorum, asla unutulmayacaklar. Ayrıca sivil halkın çabasından nemalanmaya çalışan partilere,örgütlere. Meydanda gördüğüm her 'bir yere ait' bayraktan nefret ettim.

Neye sinirlendim: "yol ver gidelim Taksim'i ezelim" sloganına. İnanılmaz bir nefret söylemiydi ve kimse bunu engellemedi. Ve tabi ki yandaş medyaya. Umarım bu korkaklıkları unutulmaz.

Neye sevindim: Yıllardır birbirini yiyen taraftar gruplarının dostluğuna, ezeli rakiplerin omuz omuza mücadelesine. Farklı formaları bir arada gördüğüm her an tüylerim diken diken oldu.





Neyle gururlandım: Bir Galatasaraylı olarak Çarşı grubuyla, ergen dediğimiz lise öğrencileriyle, genelevlerini sığınak olarak açan hayat kadınlarıyla, günlerdir hepimize kapısı açık olan işletmelerle, orada olan herkesle.

Neye şaşırdım: Sanatçılara yapılan olumsuz tavra. Mehmet Ali Alabora'nın uğradığı haksızlığa. Sosyal medya tutuklamalarına. Bir de "camide içki içilmedi" diyen dürüst müezzinin açığa alınmasına.

Ne bekliyorum: Tabi ki tüm projenin iptalini, gözaltıların serbest bırakılmasını, mümkünse biraz mahcup olunmasını. Gezi parkı sebebiyle kendini bir partiye değil, birbirine yakın hisseden milyonlarca insan bir araya geldi. Ama sonsuza kadar bu eylemi sürdüremeyiz, bu direnişle ortaya çıkan ideolojinin siyasileşmesini, resmileşmesini arzu ediyorum.


Baya uzun bir yazı oldu. Okudunuz mu resimlere bakıp geçtiniz mi bilmiyorum ama olabilecek en basit şekilde yazmaya çalıştım, tek bir kişiyi bile etkileyebilmişsem ne mutlu bana.


Read More
Blogger tarafından desteklenmektedir.

© Elif'in Mesajı Var, AllRightsReserved.

Designed by FashionsLetter